10 Mart 2009 Salı

RUTUBET


Hala umursuyor muyum geçmişimi ? hala aklımın sızdırdığı düşüncelerde neyin tortusu var…
Göz kapaklarım eriyor yavaş yavaş yanaklarımdan aşağı doğru. Bu çizgiler çizilmeli , daha da çizilmeli alnıma… ruhum geçmişin pisliğini süpürmeden çöreklenmiş bedenimin içine. Öylece , hiçbir şeye dokunmadan kurum tutuyor hala… karanlıktan ışık süzüyorum aydınlanmak için ne zamandır , beynimde anca bir kıvılcım çakabiliyor. Ellerim bitkin artık . yerlerde sürünüp parçalanan tırnaklarımla , insanları paçalarından dahi tutamıyorum artık. Sanki parmaklarımı saatlerce asfaltlarda sürümüşüm. Kime dokunsam bedenim irkiliyor acıdan. O yüzden kimse dokunmasın istiyorum artık bana. Gözlerim karanlığı öyle çok sevdi ki , aydınlık rahatsız ediyor artık. Artık tünelin sonundaki o ışık çekici gelmiyor bana. Ben karanlık , izbe ve rutubetli dünyamda rahatım. Alışmış bir bedbahtlık var bedenimde. Üzerime öyle bir sinmiş ki , kendisi istese bırakmam. Dört kolla sarılıyorum bedbahtlığıma. Ses, ışık, insan olmasın ne olur. Kimse bulamasın bir müddet.

Kalbim şu bedenimin karanlık duvarlarına yaslanıp rutubetlensin istiyorum.

7 yorum:

Okyanu∫takί rüzgar ~ dedi ki...

yeni dalmışım uykuya. Eller doluşmuş hayatıma. önemli noktalara ukala parmaklarını basmaya calışmışlar.Huzula, yitip gitme hayaIIeri kurmuşum durduğum yerde. ışıkta süzülen toz taneciklerine de bakmışım durup durup..

Gözümü bi açmışım - yaprak yaprak dökülmüş bütün eller, kollar.

Sirkelenip bir sigara yakmak Iazım şimdi..


- Merhaba. Dem ben.

Sinek efendim! dedi ki...

hala umursuyor muyum geçmişimi demiyorum ben çünkü korkuyorum bunu demeye hala umursuyormuşum gibi geliyor sonra küf gibi oluyor, küf gibi kalıyor tadı ağzımda. bunu sormak bir çeşit hodri meydandır tüm düne ki biz sadece insancıklarız bir yerde, belki savaşacaklarımız değirmenler olmamalı. yine de yüklendikçe dünü sırtına ağırlaşıyordur ayakların, adım atmaya mecalin kalmıyordur, hem de göz kapakların katılıyordur yorgunluğuna nefes bile alamıyorsundur belki zaman ve mekan dinlemeksizin.
yazın çok güzel ama rutubetli evleri kimse sevmez, herkesin de bir eve ihtiyacı vardır, evin de elbet birinin evidir, güneye döndürmeye çalış yönünü derim. elinden geldiğince. olur ya bir gün orada ikamet edecekler için görevimizdir bu bizim. en güzeli hem.

pesimist koala dedi ki...

malesef dediğin gibi umursamıyorum demek yetmiyor unutmaya , geçmişin tortularından kurtulmak imkansızlaştı çoktan , damarlarımda devirdaim oluyor. benimkisi unutmaktan çok biraz gizlenmek için gibi , hani çocukken bulunan sığınaklar gibi , hep izbedir ama hep güzel gelir o sığınak. yazımı güneş buluta girdiğinde yazmıştım , şimdi çıktı çoktan :) artık güney cephesindeki odada oturuyorum , duvarlar mis , beklerim :))

Sinek efendim! dedi ki...

enkaz enkaz belli hepimizde herşey, sen de haklısın, o harçlar olmasa muazzam bizleri çıkamazdık doğru, bu kadar büyük olamazdık.yine de çok ağırlaşmamak lazım, her ne kadar devirdaim diyorsa da hayat, öğütüyorsa da, devirdevam bir yerde de. bükemediğimiz eli de öpmek lazımdır belki.

yine de vardır hepimizin bir yerlerinde bir savaşçı prensler, prensesler filan, şöyle bir gir içeri bak sağa sola. kesin senden korkmuş saklanmıştır o.. kendiminkinden biliyorum ben, saklanmıştı o da. :)

sonra yazılarına parmak arası koy sen ya hep böyle. parmağının izi kalsın kelimelerinin arasında, daha aralığı tespit edecek kadar büyümedik ne kadar büyümüş olsak da. tanıdıklar hepsi, okunaklılar; hem ben severim karmaşasına rağmen sade insanları.

çok mu konuştum? :)güneşine nice bulutlar da dilerim ben yine de; insafsızlıktan değil, rutubetlen de o suyu kalemine doldur ve yaz diye. nasılsa güneş doğacak, nasılsa güneyde bir odan var ve biliyorsun, daha ne olsun, değil mi?

severim ben güneydeki odaları hem. herkes de sever. çay, kahve, muhabbet filan.. :))

pesimist koala dedi ki...

ben hayatın bileğini bükmeye çalışmaktan bıkmam ama öpmemde , inatçıyımdır yani , yok öyle yağma :)) benim olayım köprüyü geçene kadar , geçtimmi arkadan nanik yaparım... içimde tabiiki bir asi savaşçı var , fakat onu uslandırmamın da tek yolu bu galiba ... ama merak etme , dediğim gibi burası benim pesimist koalamın yaşadığı yer , yüzümün bulutlu tarafına beynimin darbeli tarafına denk gelen yeri , yoksa bir yüzüm güneşe dönüktür hep :)

ama olmuyor işte bulutlu tarafa da uğramadan, yoksa bulutlar güneşli tarafa da geçiyor. ozamanda ya pesimist koalaya başvurmak gerek , ya şeboya , yada rakı ve müzeyyen ablaya :))

ama farketmez , kahvede içerimm :)

Sinek efendim! dedi ki...

zaten söylemiş olmak için söylemişim onu sanırım, öyle hissettim bak okurken yazdıklarını. yoksa hepimiz o köprüleri geçene kadar bir takım cücelere deve dedik canım, deve demeye dilim varmıyor şimdi konu sen ben olunca, da en büyüktük bizler yani hep. gerçi sen deveye cüce dememişsin inatlaşmışsın, ben dedim valla. o da benim şeresizliğim olsun, en güzeli :)

pesimist koala, okaliptüs yaprağı mı lazım sana şimdi? misal benim de kreuzenlerim var hem, çarpılıyorum orada ben de kendimi. güneyler ve kuzeyler derken ortada bir yerlerde bu yönler karışır gider, bizde de bulantı yapar. kusarız böyle. bulutlar lazım ya serinlemek için, gölgelesinler bizi biraz ki terimiz kurusun hastalanmayalım, gıcıklanmasın boğazımız sonra.

şimdi müzeyyen abla eşliğinde şişeye düşmek güzeldir. rakı şişesinde balık olmacalar ki balık bende vücut bulur hem, balığım ben, evet reklam aldım. ama kahve de fark etmez değil şimdi, onun da kırk yıl hatırı var bir yerde. sol üst köşem üzüldü bu fark etmeze, kahve de üzüldü..

ay bıdıbıdı ne çok kafa şişirdim ben. özür dilerim. vallahi gittim. :))

pesimist koala dedi ki...

hepimizin yeri geldiğinde demişliği vardır boşver , intikamımızı alırız sonra nasıl olsa . ama müzeyyen ablanın ,rakının yeri başka , kahvenin yeri başka. biri unutmak yada dağıtmak , diğeri unutmamak ve sohbet için... sohbet hayatın kaynağı sayılır , kahvesiz olurmu hiç :)

hele ki falda bakıyosan ohooo :)